DUYARLILIK

Muazzez İlmiye ÇIĞ, 110 Yaşında Öldü

Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını kaybetti. Vefatının ardından 12 Eylül darbe döneminde mahpuslar üzerinde yapılan deneyler tekrar gündeme geldi.

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, 17 Kasım’da tedavi gördüğü hastanede 110 yaşında vefat etti.

Çığ'ın vefatını, yazarı olduğu Kaynak Yayınları duyurdu. Yayıncı, Çığ'ın kaybını "Türkiye'nin aydınlanma mücadelesinin yorulmak ve yaşlanmak bilmeyen değerli bilim kadını" olarak tanımlayarak, "Son Sümer Kraliçesi" ifadesine yer verdi ve "Ailesinin, okurlarının ve ülkemizin başı sağolsun" dedi.

Muazzez İlmiye Çığ’ın, mahpuslar üzerinde yapılan deneyler hatıralarda yeniden  gündeme geldi ve HZİ Nöropsikiyatri Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı ile Vatan Partisi Genel Başkan Başdanışmanı olarak görev yaptı.

Muazzez İlmiye Çığ, bilindiği gibi "Sümerolog" değildi. Akademik ve unvanı ve doktorası bulunmuyor. Akademik anlamda da "Sümerolog" ya da "Hititolog" olmayan Muazzez İlmiye Çığ'ın uluslararası ciddi bir yayını da bulunmuyor. Öyle ki; Sümerler ile ilgili ilk çalışması, 74 yaşındayken History Begins At Sumer (Tarih Sümer'de Başlar) kitabını Türkçe'ye çevirmek oldu. Muazzez İlmiye Çığ'a "Fahri Doktora Unvanı"nın veriliş hikayesi ise oldukça ilginç...

28 Şubat'ın mimarlarından, dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, hiçbir akademik unvanı olmayan Muazzez İlmiye Çığ'a "Fahri Doktora Unvanı" verdi.

HZİ Nöropsikiyatri Vakfı ve 12 Eylül Darbesi Döneminde Yapılan Deneyler

Gayrettepe’de 1971’de HZİ Nöropsikiyatri Vakfı kuruldu. Vakıf, New York’taki HZI Research Center ile paralel bir yapıdaydı. Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Muazzez İlmiye Çığ, kurucusu ise kardeşi Prof. Dr. Turan İtil’di. Vakfın ismi, anneleri Hatice Zahit İtil’den geliyordu.

Muazzez İlmiye Çığ Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası'nda konferans vermiş ve kendisi için "hemşire" tanımlaması kullanılmıştı.

SİYASİ MAHKUMLARI KOBAY OLARAK KULLANDILAR

Muazzez İlmiye Çığ ile ilgili bir diğer skandal; CIA tarafından finanse edilen HZİ Nöropsikiyatri Vakfı'nın yönetim kurulu başkanı olmasıydı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası zindanlardaki siyasi mahkumlar, vakıf tarafından kobay olarak kullanıldı.

1984 yılında, ülkedeki bütün cezaevleri siyasi mahkumlarla dolu durumdaydı. Metris cezaevinde bazı siyasi mahkumlar, iradeleri dışında tıbbi muayeneye götürülüyordu. Götürüldükleri yer, HZİ Nöropsikiyatri Vakfı'nın Gayrettepe'deki merkeziydi. Burada, siyasi mahkumlar üzerinde ABD'de piyasaya çıkacak olan bazı ilaçların denemesi yapıldı. Siyasi mahkumlar kobay olarak kullanıldı.

Prof. Dr. Turan İtil, Nazi Almanyası’ndan kaçarak Türkiye’ye sığınan Yahudi kökenli bilim insanı Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz’ın öğrencisiydi. 1960’lı yılların başında Almanya’daki Erlangen-Nürnberg Üniversitesi’nde doçentlik unvanı aldı ve Nöropsikiyatri Bölümü’nde başhekim olarak görev yaptı. Daha sonra St. Louis Missouri Üniversitesi’ne davet edilerek araştırmalarını 1974’de kadar burada sürdürdü.

New York Tıp Koleji’ne 1975’te davet edilen İtil, burada 15 yıl boyunca Biyolojik Psikiyatri Bölümü Başkanı olarak görev yaptı. Amerikan Hava Kuvvetleri ve Missouri Üniversitesi Psikiyatri Enstitüsü bünyesinde LSD gibi uyuşturucuların etkileri üzerine araştırma birimlerine öncülük etti. Ayrıca Amerikan Ordusu ve NATO ile işbirliği yaparak çeşitli projelerde yer aldı. Bu projeler arasında CIA destekli “zihin kontrol programları” da bulunuyordu.

Turan İtil, özellikle 12 Eylül döneminde siyasi mahkûmlar üzerinde yürüttüğü çalışmalarda Ayhan Songar ile birlikte çalıştı. Songar, hem bağımsız olarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nde hem de HZİ Vakfı bünyesindeki çalışmalara katılıyordu. Birlikte, “insanlardaki komünist eğilimlerin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu” ispatlamaya çalışıyorlardı.

AÇILAN TEK SORUŞTURMA SONUÇSUZ KALDI

Bu konuda açılan tek dava ise 12 Eylül’de gözaltına alınan bir ülkücüye ait. Mamak’da “mengele” olarak adlandırdıkları işkencelerde bulunmuş doktoru bir televizyon programında gören Recep Küçükizsiz, hemen bu kişi hakkında suç duyurusunda bulundu. Küçükizsiz, Turan İtil’i tanımıştı ve kendilerine işkence yapan ekipte olduğunu söylüyordu. Ama bu soruşturmadan bir sonuç alınamadı. Sadece tarihe bir kayıt düşülmüş oldu.

Nevzat Tarhan’ın da Ayhan Songar ile olan yakınlığı nedeni ile bu ekibin içinde olduğu iddiaları basında yer aldı. Ancak kendisi bunları kesin bir dille reddetti. Bugün onun hakkında duyduğumuz son gelişme ise Sedat Peker’in psikolojik savaş yöntemleri hakkında SADAT’a yardım ettiği iddiası. Peker, onun "SADAT’ın ortağı" olduğunu gösterdiğini belirttiği belgeleri de yine sosyal medyadan yayınladı. Toplumsal hareketlere karşı CIA eliyle başlayan olaylar zincirinin bugün de farklı şekillerde varlığını sürdürdüğünü ise yine bu açıklamalardan anlıyoruz...

Muazzez İlmiye Çığ’ın 12 Eylül karnesi

Muazzez İlmiye Çığ’ın Nokta röportajı

Çığ: “Askerler daha 1977’de böyle bir araştırmaya başlamışlar”

12 Eylül darbesi sonrasında Muazzez İlmiye Çığ, anlatımlarında kardeşinin çalışmalarına ilişkin şöyle dedi:

“Turan, ‘Ben ne yapabilirim?’ diye düşündü. ‘Bu genç çocuklar nasıl teröre bulaştılar, bunların psikolojisini araştırabilirim’ dedi. Daha sonra Turan buraya geldi. O zaman Kenan Evren ve Millî Güvenlik Kurulu vardı. Bir vasıtayla kurula gidip, yapmak istediği araştırmayı anlattı. Meğerse askerler, 1977 yılında böyle bir araştırmaya başlamışlar.”

Doğan: “Araştırmaların bir kısmına Cerrahpaşa Psikiyatri Kliniği’ni de katkıda bulundu”

Prof. Dr. Doğan Şahin, 10 Aralık 2014’teki yazısında o dönem yaşananlara ilişkin şunları kaydetti:

“2 bin 700’ü tutuklu 5 bin kişi üzerinde bir ‘araştırma’ yapan Prof. Dr. Turan İtil, Nokta Dergisi’ne şunları söylemişti: ‘Bunların elinde olmayan bir şey var, içgüdüleri var, bunu anlayabilmek için iki tanesini görmeniz kafi, üç taneye gerek yok. Öyle bir şey ki bunlar, buluttan nem kapan insanlar, kendileri de bilmiyorlar, kontrol edilemeyen bir kızgınlıkları var. Terörist olmasalardı da katil olurlardı. Uluslararası bir araştırma yaptık, Türkiye’nin çeşitli hapishanelerindeki teröristlerle görüştük, üstelik bu araştırmanın güvenilir yanı kim terörist kim değil diye bir kuşkunun olmayışı. Üzerinde çalışılan şahıslar, gerçekten bir suç işlemiş kişiler. Biz bunların bilgisayar programcısı yapılmasını önerdik. Bir de en iyi ilaç yaştır. Kimse 40 yaşından sonra terörist olmaz. O halde 40’a kadar beklemek gerek. 40 yaşına kadar içeride tutulmaları gerekir. Pahalı bir yöntem ama idamdan daha iyi.’

Prof. Dr. Turan İtil’in gazetedeki bir röportajı

Yaptığım bir işkence araştırması sırasında konuştuğum kişiler bana bu araştırmaların bir kısmına Cerrahpaşa Psikiyatri Kliniği’nin de katkıda bulunduğunu, 1983 yılında bazı mahkûmların Cerrahpaşa’ya götürülerek üzerlerinde Ayhan Songar tarafından araştırma yapıldığı bildirilmişti. Daha sonra aynı bilgilere çeşitli yerlerde de rastladım.”

“Prof. İtil ve Prof. Songar’ın araştırmasının sonuçlarına tanık olduğum ilk sunum, 1984’te Bursa’daki bir kongredeydi. Songar, konuşmasında araştırma sonuçlarına göre ‘Solcuların genetik olarak suçlu olduğunu’ söyledi. Ayrıca, Erzurum Cezaevi’ndeki tutukluların kendilerine sürekli iğne yapıldığına dair tanıklıkları da biliyorum. Bu ilaç, 100 kişiye uygulanmış.”

Deneylerin Sonuçları Kamuoyuyla Paylaşılmadı

Radikal’de yayımlanan Bahadır Özgür’ün 13 Kasım 2011’deki haberinde, Prof. Turan İtil’in Mamak, Metris, Erzurum cezaevlerinde yaptığı testlerle iddiaya göre HZİ Vakfı’nda bazı tutuklular üzerindeki nörolojik deneylerinin sonuçları hiçbir zaman kamuoyuna açıklanmadı.

Ancak sonradan ortaya çıkan bilgiler, araştırmanın 1983’te İstanbul’daki bir seminerde özel davetlilerle paylaşıldığını ortaya çıkardı. Bir yıl sonra İtil, New York Medical College’da yine kapalı bir seminer verdi. Bu seminerin bazı notları 21 Mart 1984 tarihli Medical Tribune’de yayımlandı. Oradaki birtakım yorumlar, İtil’in tutukluları “deney” olarak kullandığına işaret ediyordu. Yine NATO’nun 23 Ocak 1985’teki toplantısında da İtil bu araştırmasını devlet yetkililerine sundu.

Nokta, 17 Mart 1985

Nokta, 3 Mart 1985

Öte yandan HZİ Nöropsikiyatri Vakfı ile ilgili söz konusu iddialar, 1985’te Cumhuriyet Gazetesi ve Nokta Dergisi gibi yayınlarda ve bilim insanları tarafından da ele alındı.

Bu süreçte, söz konusu deneyler Nazi Almanyası’ndaki etik dışı tıbbi deneylerle karşılaştırıldı. İddialar, vakıf tarafından doğrudan yalanlanmadı. Araştırma ekibinde yer alan ve şu anda Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise ilaç denemelerine dahil olduğu suçlamalarını reddetti.

Dönemin Sağlık Bakanı, İlaçların Rıza Alınarak Uygulandığını Söyledi

Ayrıca, eski Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Milletvekili Ali İhsan Elgin, 16 Mayıs 1985’te HZİ Vakfı’nın insanlar üzerinde ilaç araştırması yaptığı iddiasına ilişkin bir soru önergesi verdi.

Dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Mehmet Aydın’ın yazılı cevabında ise kullanılan ilaçların bakanlık müfettişlerince incelendiği belirtildi.

Aydın, söz konusu ilaçların 1,4 benzodiazepin, dihidroizofuran, 4 metil piperazin-l-karforeylat ve türevleri yapısında olduklarını ve çeşitli ülkelerde farmakopelere (tıbbi ilaçların dozları, formülleri ve kullanımlarını içeren listelerin bulunduğu kitaplar) geçtiklerini kaydetti. Ayrıca, ilaçların uygulandığı kişilerin rızasının alındığı belirtildi.