Aradan geçen 29 yıla rağmen acısı tüm Azerbaycanlıların kalbinde tazeliğini koruyan ve tarihe "Kanlı Ocak" adıyla geçen katliam, 70 yıl süren Sovyet esaretinden sonra bağımsızlığın kazanılmasında önemli dönüm noktası oldu.

Geceyi Aydınlatmada TSK Gibi Ol... Geceyi Aydınlatmada TSK Gibi Ol...

Azerbaycan vatandaşlarında bağımsızlık duygusunu alevlendiren ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünü hızlandıran Kanlı Ocak olaylarının temelinde Dağlık Karabağ sorunu bulunmakta.

20 Yanvar (Ocak) Katliamı olarak da anılan Kara Ocak (Qara Yanvar), 1990 yılının 19 Ocak‘ı 20‘ye bağlayan gecesinde, Kızıl Ordu‘nun Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti‘nin başkenti Bakü‘ye girerek gerçekleştirdiği katliamdır.

1980‘li yılların sonuna doğru siyasi ve ekonomik olarak büyük bir çöküşe giren Sovyetler Birliği‘nde, devlet başkanı Mihail Gorbaçov “glasnost” (açıklık) ve “perestroika” (yeniden yapılanma) politikalarıyla “Soğuk Savaş“ı bitirip devleti yeniden toparlamaya çalıştıysa da bu politikalar, SSCB‘nin hızla parçalanma dönemine girmesinden başka işe yaramadı. Bu arada Sovyetler Birliği‘ni oluşturan 15 Sovyet Cumhuriyeti‘nin çeşitli yerlerinden de bağımsızlık sesleri yükselmeye başladı. Aynı dönemde Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti‘nin “Büyük Ermenistan“ı kurma hayali gün yüzüne çıktı ve Azerbaycan topraklarında hak iddia etmeye başladılar.

Ermeniler‘in toprak talepleri sözde kalmadı ve 1980‘li yılların sonunda bu topraklara saldırılar başladı, burada yaşayan Türkler katledildi ya da göçe zorlandı. Önce Ermenistan içinde yaşayan Azerbaycan Türkleri‘ne sonra da Yukarı Karabağ‘a karşı yapılan bu eylemlere karşı Azerbaycan Türkleri, 1988 yılında protesto yürüyüşleri ve mitingler düzenledi. Ancak bu Ermeni saldırıları karşısında Sovyetler Birliği Komünist Partisi‘nden herhangi bir müdahale olmadığı gibi, Ermeniler‘in Moskova‘dan yardım aldığı ortaya çıkınca Azerbaycan‘da gösteriler şiddetlendi, tepkiler çığ gibi büyümeye başladı. Azerbaycan Türkleri artık “azadlık” istiyordu.

Özellikle başkent Bakü‘de düzenlenen mitingler devam ederken, SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumu (Başkanlık Divanı)’nun, 15 Ocak 1990 tarihinde “DKOB ve bazı bölgelerde olağanüstü hal ilan etme” kararı alması ve özellikle de bu kararın 7. maddesi uyarınca uygulamanın kapsamını Bakü ve Gence illerine genişletme önerisinde bulundu. Ermenisaldırıları karşısında Sovyetler Birliği‘ne müdahale çağrısı yapan Azerbaycan halkı, bu kararı adaletsiz olarak değerlendirerek büyük tepkiyle karşıladı. Azerbaycanlılar 16 Ocak‘ta, Kızıl Ordu‘nun Bakü‘ye girerek sıkıyönetim ilan etmesini engellemek için şehrin giriş yollarına ve Rus askeri üslerinin kapılarına barikatlar kurdu.

Bu sırada Bakü’de bulunan SSCB Yüksek Sovyeti’ni oluşturan iki meclisten biri olan Birlik Sovyeti‘nin başkanı Primakov, SSCB Komünist Partisi merkez komitesi sekreteri Grienko ve SSCB Komünist Partisi şube müdürü Mihayilov, halkı sakinleştirmek için Bakü’de olağanüstü hal ilan edilmeyeceğini açıkladı. Azerbaycan Halk Cephesiyönetimi ise, Moskova’nın aldığı bu kararın Azerbaycan halkına hakaret olduğunu ve kararın cumhuriyetin egemenliği ile ters düştüğünü söyleyerek, Azerbaycan Yüksek Sovyeti‘ni 20 Ocak tarihine kadar olağanüstü toplantıya çağırdı. 17 Ocak’ta halka duyurulan bu çağrıda, halkın provakasyonlara gelmemesi, barikatların kaldırılması ve şehirde olağanüstü hal uygulanmaya çalışılması durumunda karşı koymaması istendi. Ancak SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumu, Azerbaycan üzerindeki denetimini kaybetme korkusuyla 19 Ocak’ta “Bakü’de olağanüstü hal ilan etme” kararı aldı.

20 Ocak saat 00:00‘dan itibaren geçerli olacak olan bu karar, sonradan KGB‘nin yaptığıanlaşılan, 19 Ocak akşam saatlerinde Azerbaycan Televizyonu‘nun yayın kulesinin havaya uçurulup televizyon yayınının kesilmesiyle Azerbaycan halkına duyurulamadı. Yine aynı gün kimliği belirsiz araçlar halkı gösterilere çağırdı. Bakü‘nün etrafı içinde özel birliklerin de bulunduğu 35.000 kişilik ağır silahlı Kızıl Ordu tarafından sarılırken, hiçbir şeyden haberi olmayan halk yürüyüşlere devam ediyordu. Orduya karşı ilk ateş az önce bahsedilen araçlar tarafından açıldı. Böylece gece yarısı tanklarla barikatları aşan Kızıl Ordu halkın üzerine ateş açmaya başladı. Sabaha kadar çocuk, kadın, yaşlıdemeden herkes bu saldırıya maruz kaldı. Resmi açıklamalara göre 137 kişi öldü, 611 kişi yaralandı, 841 kişi gözaltına alındı ve 5 kişi kayboldu.

20 Ocak katliamının ardından, AHC liderleri Tofiq Gasimov, Vurgun Eyubov, Necef Necefov ve Milletvekilleri Anar ve Bahtiyar Vahabzade‘nin girişimleriyle 21 – 22 Ocak‘ta olağanüstü toplanan Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti, olağanüstü hal uygulamasının durdurulması ve ordunun Bakü’den çıkarılmasını istedi. Ayrıca katliamı soruşturmak için 16 kişilik bir komisyon oluşturdu. Bu komisyon, Ocak 1992‘de yayınladığı nihai raporunda, katliamın Azerbaycan Türkleri‘ne karşı ağır bir suçolduğunu ve asıl amacının Azerbaycan’ın bağımsızlığının önlenmesi olduğunu belirtti. Raporda sırasıyla, SSCB devlet başkanı Gorbaçov, Savunma Bakanı Orgeneral Yazov, KGB başkanı Kryuckov, İçişleri Bakanı Bakatin ve diğer üst düzey yetkililerin bu katliamdan sorumlu oldukları, sorumluların cezalandırılması için dava açılmasını ve katliamın doğurduğu sonuçların değerlendirilmesi için BM‘ye başvurulmasınıönermiştir. Rapor, Azerbaycan Meclisi‘nde olumlu karşılandıysa da siyasi sebeplerle alınan kararlar uygulanamadı.

16 Aralık 1999 tarihinde çıkartılan bir kararname uyarınca 20 Ocak Katliamı, her sene “Şehitler Günü” olarak anılmakta, resmi devlet düzeyinde yapılan törenlerle, katliam günü öldürülen insanların defnedildiği “Şehitler Hiyabanı” üst düzey devlet yetkilileri tarafından ziyaret edilmektedir.

Sovyetler Birliği‘nin yükselmekte olan bağımsızlık istemlerine karşın bir gözdağı verme amacıyla yaptığı bu katliam, Azerbaycan vatandaşlarını korkutacağı yerde milli bir bağımsızlıkve direniş hareketinin başlamasına neden oldu. Bu kanlı katliam, “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin, 1991 yılında bağımsızlığını ilan ederek “Azerbaycan Cumhuriyeti” olması yolundaki ilk adımdır.

Editör: Haber Merkezi