Çin hükümetinin, ülkenin kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde (Sincan) yaşayan Uygurlar, Kazaklar ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara yönelik daha önce benzeri görülmemiş toplu gözaltı politikalarını başlatmasından bu yana neredeyse üç yıl geçti.
Bu süre içinde “eğitim yoluyla dönüştürme” veya “mesleki eğitim” merkezleri olarak adlandırılan merkezlerde tutulan 1 milyon civarında veya daha yüksek sayıda kişinin nelere maruz kaldığıyla ilgili ayrıntılar da yavaş yavaş ortaya çıktı. Ancak Sincan’da yaşananların gerçek boyutları ve niteliği halen tam olarak bilinmiyor.
Çin hükümeti başlangıçta gözaltı kamplarının varlığını inkar etmişti. Daha sonra bu kampların, Uygurları ve diğerlerini “aşırılıkçı” düşüncelerinden arındırmayı ve iş eğitimi vermeyi amaçlayan “mesleki eğitim” merkezleri olduğunu iddia etmeye başladı. Ancak bu merkezlerde tutulanlar arasında yüksek öğrenimli entelektüeller, iş insanları ve emekliler de var.
Çin hükümeti, bağımsız gözlemcilerin bölgeyi ziyaret etmesine izin verilmesi çağrılarını ısrarla görmezden geldi ve yalnızca kendi seçtiği gazetecilerin ve diplomatların ziyaretine izin verdi. Bu ziyaretler, perde arkasında titizlikle planlanmıştı. Diğer yandan, gözaltında tutulduğu düşünülen kişilerin arkadaşları ve yakınları bu süre boyunca hiçbir bilgi alamadı ve sevdikleri kişilerin nerede tutulduğu konusunda kuşku içinde bırakıldı.
2019 sonlarında New York Times gazetesi, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu ve 17 ortak kurum kamuoyuna sızan belgeleri haber yaparak Çin’in İşgal altındaki Doğu Türkistan’da yürüttüğü politikalarla ilgili bilinmeyen ayrıntıları ortaya çıkardı.
Belgeler, İşgal altındaki Doğu Türkistan’da yaşayanların düşünce tarzını dönüştürme politikasının Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Şi Cinping’in 2014’te yaptığı,Doğu Türkistan’da “teröre, [düşmanların] sızmasına ve ayrılıkçılığa karşı mücadele” çağrısına dayandığını gösteriyor. Belgeler ayrıca Chen Quanguo’nun Ağustos 2016’da (Sincan !?) Parti Sekreteri görevine gelmesinin ardından, yerel yetkililere “toplanması gereken herkesi toplayın” emri verdiğini ortaya koyuyor. Gizli operasyon kitapçıkları, “yeniden eğitim” kamplarının nasıl yönetilmesi gerektiğini en ince ayrıntılarına kadar tarif ediyor. Yetkililere, gözaltında tutulan anne ve babalarıyla ilgili çocuklara ne söylemeleri gerektiği aktarılıyor. Çocukların gözaltılarla ilgili açıkça konuşmaları halinde bunun sonuçlarına ilişkin uyarıda bulunulması da yetkililere verilen talimatlar arasında yer alıyor.
Sızan belgelerden Çin’in diğer ülkelerde yaşayan Doğu Türkistan asıllı Uygurları, Kazakları ve diğer grupları da hedef aldığı açıkça anlaşılıyor. Belgelere göre Çin, yurt dışındaki Çin büyükelçilikleri ve konsolosluklarından ilgili ülkelerde ikamet eden bu gruplara mensup kişilerin bilgilerini toplamalarını istedi. Diaspora topluluklarının üyeleri, Çin’in kendilerini takip etmek için gösterdiği ısrarlı çabalardan son derece olumsuz etkilendi. Yurt dışında yaşayan Doğu Türkistan asıllı dokuz kişinin tanıklıkları, bu durumu gözler önüne seriyor.
Yurt dışındaki Uygurlar Korku İçinde Yaşıyor
Yurt dışında yaşayan Uygur topluluklara ait Almanya merkezli federasyon, Dünya Uygur Kurultayı’nın tahminlerine göre, Çin dışında 1 milyon ila 1 milyon 600 bin arasında Uygur yaşıyor. Bunlardan önemli bir kısmı Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi Orta Asya ülkelerinde ikamet ediyor. Daha küçük diaspora toplulukları ise Afganistan, Avustralya, Belçika, Kanada, Almanya, Norveç, Rusya, Suudi Arabistan, İsveç, Hollanda, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyor.
Araştırmacılarımız, Eylül 2018 ile Eylül 2019 arasında, beş kıtaya yayılan 22 ülkede Uygur, Kazak, Özbek ve diğer etnik gruplara mensup 400 civarında kişiden bilgi topladı. Yüz yüze görüşmeler ve güvenilen Uygurların yer aldığı kapalı bir grupta dolaşıma sokulan internet anketi aracılığıyla elde edilen bu tanıklıklar, yurt dışındaki Uygurların her gün tacize uğradığını ve korku duyduğunu açıkça gözler önüne seriyor. Bu anlamda tanıklıklar, Uygur İnsan Hakları Projesi’nin ABD’de yaşayan Uygurların deneyimlerini belgelediği, Ağustos 2019’da yayımlanan araştırmanın bulgularıyla örtüşüyor.
ARAŞTIRMA SÜRECİ
Diasporada yaşayan Uygurlar, kendilerine veya Doğu Türkistan’daki diğer yakınlarına misilleme yapılmasından korktukları için genellikle Doğu Türkistan’da gözaltına alınan veya kaybolan yakınlarıyla ilgili konuşmak istemiyor. Araştırmacılarımızla konuşanların yaklaşık üçte ikisi, yetkililer tarafından misillemeye uğramaktan korktuğunu ifade ederek isminin gizli tutulmasını istedi.
Çin dışında yaşayan çok sayıda Uygur, Doğu Türkistan’daki yerel yetkililerin yurt dışında yaşayan Uygurların faaliyetlerini bastırmak için yakınlarını hedef aldığını söyledi. Bu kişiler, Doğu Türkistan’a dönmedikleri takdirde aile üyelerinin gözaltına alınabileceği veya toplulukları içinde yaşayan diğer Uygurlarla ilgili bilgi vermeyi reddettikleri takdirde ailelerini bir daha göremeyebilecekleri tehditleriyle karşı karşıya kaldıklarını bildirdi.
Bu uygulamalar sonucunda diasporada yaşayan Uygurlar çoğunlukla korku içinde yaşıyor ve Doğu Türkistan’daki duruma dair konuşmaktan çekiniyor. Gözaltı kamplarıyla ilgili bildiklerini, Doğu Türkistan’daki yakınlarıyla ilgili öğrendiklerini, hatta Sincan’daki yakınlarıyla iletişim kurup kuramadıklarını bile söyleyemiyorlar.
Çin, Dünyanın Dört Bir Yanındaki Uygurları Taciz Etmek İçin Mesajlaşma Uygulamaları Kullanıyor
Görüşme yapılan kişiler, araştırmacılarımıza, Doğu Türkistan’daki yakınlarıyla haberleşmek için yalnızca Çin merkezli sosyal medya uygulaması ve mesajlaşma aracı olan WeChat’i kullanabildiklerini söyledi. Üstelik bu kişiler, Facebook’la WhatsApp’ın birleştirilmiş haline benzeyen WeChat’teki yazışmalarının şifrelenmediğini ve Çin yetkilileri tarafından izlediğini biliyor. Bazıları WeChat’le herhangi bir şekilde iletişim kurmaktan da kaçınıyor ve yalnızca WeChat’teki yakınlarının paylaşımlarını takip ediyor. Ayrıca birçoğu, Çin yetkililerinin onları izlemek ve korkutmak için mesajlaşma uygulamalarını kullandığını söyledi.
YURT DIŞINDA YAŞAYAN UYGURLARIN ALDIĞI TEHTİDLER
Yunus Tohti Mısır’da öğrenciyken Çin polisi onunla WeChat üzerinden iletişim kurdu. Doğu Türkistan’a ne zaman döneceğini sordular ve pasaportunun fotokopisini ile kimlik bilgilerini göndermesini istediler. Yunus o günden sonra Mısır’da güvende olmadığını hissederek Türkiye’ye geldi, sonra da Hollanda’ya gitti. Bundan birkaç ay sonra Çin polisi Yunus’un Mısır’da kalan erkek kardeşini aradı. Ona annesiyle babasının yanında olduklarını,Doğu Türkistan’a geri dönmesi gerektiğini söylediler. Yunus’un kardeşi, anne ve babasının güvenliğinin bu şekilde tehdit edildiğini düşündü. Daha sonra Doğu Türkistan’daki ailesiyle iletişimi kesilen Yunus, aile üyelerinin gözaltına alınmış olmasından veya başlarına daha kötü bir şey gelmiş olabileceğinden endişe ediyor.
Fransa’da, Almanya’da ve İran’da yaşayan Uygurlar da bize Çin polisinin kendileriyle WeChat üzerinden iletişim kurduğunu ve kimlik numaralarını, adreslerini, pasaport fotoğraflarını ve hatta eşlerinin kimlik bilgilerini göndermelerini istediğini söyledi.
Erkin (takma ismi), ABD’de yaşayan bir Uygur. Araştırmacılarımıza, Çinli iç güvenlik ajanlarının kendisiyle WhatsApp üzerinden iletişime geçtiğini söyledi. WhatsApp Çin’deki güvenlik duvarıyla engellendiği için az sayıda Çin vatandaşı bu uygulamayı kullanabiliyor. Erkin’e babasının onlarla iş birliği yapmasını istediği bir video gönderen güvenlik ajanları, iş birliği yaptığı takdirde anne ve babasına pasaport çıkartabileceklerini ve ABD’ye göç etmelerine izin vereceklerini söyledi. Babasının dostları olduklarını ve iş birliği yaparsa babasıyla düzenli olarak görüntülü konuşma ayarlayabileceklerini söyleyerek Erkin’le yakınlık kurmaya çalıştılar.
Erkin güvenlik ajanlarına kendisinden ne istediklerini sordu, fakat herhangi bir açıklama yapmadılar. Yanıt vermeyi kestikten iki gün sonra ajanlar da onu aramaya son verdi. Erkin 30 Ağustos 2019’da, araştırmacılarımıza, “Halen ailem ve yakınlarımdan hiç kimseyle ilgili hiçbir şey bilmiyorum” dedi.
Kişisel Bilgileri Öğrenmek İçin Taciz Edici Telefon Aramaları Yapılıyor
Gülru Aşgar ABD’de yaşayan bir öğretmen. Erkek kardeşi Hüsencan ise Uygurca-Çince sözlük yayımlamış ve İşgal altındaki Doğu Türkistan’da tanınan bir dil bilimci.
Gülru 2018 itibariyle Houston’daki Çin Konsolosluğu’ndan sık sık aranmaya başladı. Telefonuna konsolosluğa teslim etmesi gereken bir belge olduğu, bununla ilgili bir konsolosluk çalışanıyla konuşması gerektiği söylenen bir mesaj bırakıldı. Bunun üzerine konsolosluğu arayan Gülru, her arayışında Çinli birinin telefona çıktığını ve adını, doğum yerini ve diğer kişisel bilgilerini sorduğunu ifade etti. Gülru, bu bilgileri hiçbir zaman vermedi ve telefonu kapattı.
En sonunda hattın diğer ucundaki kişiyle konuştu ve ona ABD vatandaşı olduğunu, bahsettikleri belgenin kendisi için bir önemi olmadığını söyledi. Sonrasında aramalar kesildi, ancak Gülru bu sefer de Çinli bir posta dağıtım şirketinden aranmaya başladı. Ailesinin kendisiyle iletişime geçmekten korktuğunu bildiği için İşgal altındaki Doğu Türkistan’dan ona herhangi bir şey göndereceklerinden emin olamadı. Uygur diasporasında “oldukça yaygın” olduğunu duyduğu bu telefonların kişisel bilgilerini öğrenme çabası olduğundan kuşkulandı.
Gülru Aşgar 2019 başında arkadaşlarından erkek kardeşi Hüsencan’ın İşgal altındaki Doğu Türkistan’da gözaltına alınmış olabileceğini öğrendi. O günden beri de kardeşinin akıbeti veya nerede tutulduğuyla ilgili hiçbir bilgi alamıyor.
Montreal’de yaşayan Dilnur Enver Kanada’ya gittiği Ocak 2019’dan beri Çin Konsolosluğu ve tanımadığı kişiler tarafından defalarca arandığını söyledi. Kanada’ya sığınma başvurusunda bulunan Dilnur, “önemli” bir belgeyi almak üzere konsolosluğa çağrıldığını ancak oraya gitmekten korktuğunu anlattı. İşgal altındaki Doğu Türkistan’daki tüm yakınlarıyla iletişimi kesilmeden önce Çin polisinden bazı bilgiler almış olabilecek bir yakını Dilnur’u arayarak, konsolosluğun onu “yakalayabileceği” ve Doğu Türkistan’a gönüllü olarak geri dönmediği takdirde zorla geri gönderebileceği uyarısında bulundu. Dilnur kendi güvenliği ile Doğu Türkistan’daki diğer akrabalarının güvenliğinden endişe ettiği için Nisan 2017’de gözaltına alınan anne ve babası hakkında konuşmaktan korkuyor.
İşgal altındaki Doğu Türkistan'ın başkenti olan Urumçi asıllı Uygur aktivist ve çevirmen Eldana Abbas Avustralya’da yaşıyor. Eldana, 2018 ve 2019’da Kanberra’daki Çin Büyükelçiliği’nden benzeri telefonlar aldığını söyledi. Bu telefonlar ona kendi güvenliği ile ailesinin güvenliğinin tehdit altında olduğunu hissettirdi.
“Etrafımdaki ve evimin civarındaki insanlara dikkat etmem gerekiyormuş gibi hissettim” diyen Eldana, Çin ajanı olduğunu düşündüğü kişi ve grupları kendisinin ve arkadaşlarının fotoğraflarını çekerken gördüğünü ifade etti.
Yaşadıklarını Anlatan Uygurlar Hedef Alınıyor
Aldulrahim Gheni, Hollanda’da bilinen bir Uygur aktivist. Çinli olduğunu düşündüğü kimliği belirsiz kişilerce devamlı olarak takip ve taciz edildiğini söyledi. Amsterdam’daki Dam Meydanı’nda Haziran 2018’den beri her hafta gerçekleştirdiği tek kişilik barışçıl protestolarda fotoğrafının çekildiğini ve tehdit edildiğini anlattı.
Aldulrahim, Ekim 2018’deki bir protesto sırasında üç Çinli erkek ve bir kadının oraya geldiğini ve etraftaki insanlara bağırarak Aldulrahim’in “yanlış bilgi yaydığını” ve “Çin’in itibarına zarar verdiği” için “ölmeyi hak ettiğini” söylediklerini anlattı. Protestolarına devam etmesi halinde “yakında ortadan kaldırılabileceği” uyarısında bulunduklarını söyledi. Aldulrahim ayrıca telefonla ölüm tehditleri aldı.
Bu grubun Çin yetkililerince görevlendirilip görevlendirilmediği bilinmiyor, ancak Aldulrahim hayatına ve güvenliğine yönelik tehditler nedeniyle Hollanda polisinden yardım istemek zorunda kaldı. Bunun üzerine, Aldulrahim’in protestolarını gerçekleştirdiği alanın yakınında bir polis aracı beklemeye başladı ve kendisine tehlikede olduğunu hissetmesi halinde doğrudan arayabileceği bir iletişim numarası verildi.
Ruşen Abbas, kız kardeşi Gülşen’in Eylül 2018’de İşgal altındaki Doğu Türkistan’da alınıp götürülmesinin ardından hayatının alt üst olduğunu anlattı. ABD’de yaşayan Uygur aktivist ve ABD merkezli kar amacı gütmeyen Campaign for Uyghurs isimli savunuculuk grubunun direktörü olan Ruşen, “bu korkunç zulmü anlatmadığım tek bir gün bile yok” diyor.
İşgal altındaki Doğu Türkistan’da Uygurların toplu halde gözaltına alındığına ilişkin bir konuşma yapmasından birkaç gün sonra emekli bir tıp doktoru olan kız kardeşinin alınıp götürüldüğünü düşünen Ruşen, “Bu Pekin’in beni susturmak ve ABD’de sürdürdüğüm yasal aktivizmi durdurmak için başvurduğu bir taktik” dedi.
Ruşen o tarihten beri Çin’in resmi haber ajansları tarafından saldırıya uğruyor. Örneğin, bunlardan biri olan Global Times, Ruşen’ı “ayrılıkçı” olmakla ve Sincan’da Uygurların gözaltına alındığına ilişkin söylenti yaymakla suçlayan bir makaleye yer verdi.
Çin’in Görevlendirdiği Muhbirler, Tedirginlik Atmosferi Oluşturyor
Yurt dışında yaşayan Uygurlar baskıların yanı sıra, Çinli güvenlik yetkililerinin Uygurları gizlice gözetleyecek muhbirler görevlendirme çabalarına da maruz kalıyor. Aralarında kimlerin Çinli güvenlik ajanlarına rapor verdiğini bilememek Uygurları kuşku ve tedirginlik içinde yaşamaya zorluyor, bu da yalnızlık ve korku hislerini derinleştiriyor. Bu hislerin her an her yerde bulunması, diaspora toplulukları arasında umutsuzluk krizi ve depresyonun şiddetlenmesine yol açıyor.
Hollanda’da yaşayan Uygur fabrika işçisi İsmail Osman yaşadıklarını şöyle anlattı: “Çinli polis memurları [İşgal altındaki Doğu Türkistan’da] erkek kardeşimden telefon numaramı istemiş. Kasım 2014’te [Çin polisi] kardeşimi beni araması için zorlamış. Cevap verdiğimde telefonu alıp Hollanda’daki diğer Uygurları [gizlice gözetleyerek] onlara bilgi vermek zorunda olduğumu söylediler. Yoksa kardeşimi alıp [götürmekle] tehdit ettiler.”
Hollanda’da yaşayan bir diğer Uygur, Musacan (takma ismi) mevcut durumda Çin’in güvenlik polis teşkilatında çalışan eski sınıf arkadaşının onunla WeChat üzerinden iletişime geçtiğini ve Hollanda’da yaşayan diğer Uygurlarla ilgi bilgi toplayarak kendisine iletmesini istediğini söyledi. Musacan bu talebin çok korkutucu olduğunu, bu nedenle cep telefonundan WeChat uygulamasını sildiğini ifade etti.
Devletler Uygurları Sınırdışı Edilme Tehlikesine Karşı Korumalıdır
Uygurların Çin yetkililerinin yurt dışında nerede olduklarıyla ilgili çok şey bilmesinden korkmalarının bir nedeni de Çin’in diğer hükümetlere ülkelerinde yaşayan Uygurları Çin’e iade etmeleri için baskı yaptığını bilmeleri. Örneğin 2015’te Tayland, Tayland’a sığınmak isteyen 100’ün üzerinde Uygur’u Çin’e geri gönderdi. Mısır 2017’de Çin yetkililerinin talebi üzerine aralarında İlyas Rahman’ın da bulunduğu 16 öğrenciyi sınır dışı etti. Yurt dışında yaşayan Çinli Uygurlar Çin’e geri gönderilmeleri halinde kaçınılmaz olarak Doğu Türkistan’daki “yeniden eğitim” kamplarına götürüleceklerinden endişe ediyor. Kaldıkları ülkelerde sığınma başvurularının sonucunu bekleyen Uygurlar için sınır dışı edilme tehlikesi çok büyük bir stres ve kaygı kaynağı. Bu stres ve kaygılar, topluluklarındaki diğer kişilerin onları gözetlediğinden kuşku duyduklarında şiddetleniyor.
Yurt dışında yaşayan Uygurlar, Çin’in ikamet ettikleri ülkelerde bulunan diplomatik makamları tarafından Çin pasaportlarını yenilemek için Doğu Türkistan’a geri dönmeleri gerektiğini öğrendiklerinde daha da derin bir korkuya kapılıyor. Üstelik bu korkular yersiz değil. Yakın bir zamanda basına sızan “2 No’lu Bülten” belgesine göre Çin büyükelçilikleri ve konsoloslukları, Çin pasaportlarını yenilemek veya Çin’e geri dönmek üzere vize almak için başvuran Uygurları ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara mensup kişileri kişiselleştirilmiş veri taramasından geçiriyor. Başvuranların kişisel bilgileri, Doğu Türkistan’daki yetkililer tarafından kitlesel gözetim amaçlı tarama programı ile elde edilen “birleşik veri platformu” aracılığıyla kontrol ediliyor. Yetkililer veri taraması sonucunda “terör şüphesi göz ardı edilemez” şeklinde karar verdiği takdirde bu kişiler gözaltına alınabilir veya “yeniden eğitim” kamplarına gönderilebilir.
Devletler uluslararası hukuk gereğince geri göndermeme (non-refoulement) ilkesine uymak ve insanları insan hakları ihlallerine veya istismara uğrayabilecekleri bir ülkeye doğrudan veya dolaylı bir şekilde geri göndermemekle yükümlüdür.
Almanya ve İsveç 2018’den beri İşgal altındaki Doğu Türkistan asıllı Uygurları ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara mensup kişileri Çin’e sınır dışı etmemeyi taahhüt ediyor.
Avrupa Parlamentosu 19 Aralık 2019’da oy çokluğuyla Çin’deki Uygurların durumuna ilişkin önemli bir karar çıkarttı. Avrupa Parlamentosu; Çin yetkililerinin yurt dışında yaşayan Uygurları diğer Uygurlara karşı muhbir olmaya, İşgal altındaki Doğu Türkistan’a geri dönmeye veya orada olup bitenlere ilişkin konuşmamaya zorlamak için taciz ettiği, hatta bazı durumlarda bunun için insanların aile üyelerini gözaltına aldığı iddialarından derin kaygı duyduğunu ifade etti. Karar, Avrupa Birliği’ne, Avrupa’da yaşayan Uygurları ve AB vatandaşlarını Çin yetkililerinin taciz ve korkutma politikalarından korumak için çabalarını artırma çağrısında bulunuyor. Ayrıca Çin yetkililerinden gözaltı, yargı eliyle taciz ve korkutmayı da kapsayan baskılara son vermeleri talep ediliyor.
ABD Temsilciler Meclisi 3 Aralık 2018’de 407’ye karşı bir oyla 2019 Uygur Yasası’nı kabul etti. Yasa teklifinde değinilen konulardan biri de Çin hükümetinin ABD’de yaşayan Uygurları ve Çin vatandaşlarını korkutma politikasıydı.
Uygur diasporası üyelerinin yaşadığı tüm ülkelerin, Uygurların İşgal altındaki Doğu Türkistan’daki gözaltı kamplarına gönderilme tehlikesi altına girebilecekleri Çin’e sınır dışı edilmemesini güvence altına alması hayati önem taşıyor.
Çin Hükümetine Tavsiyeler:
- Yurt dışında yaşayan Uygurlar, Kazaklar ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara yönelik her türlü taciz ve korkutma politikasına son verilmelidir.
- Siyasi “yeniden eğitim” kampları kapatılmalı ve bu kamplarda tutulan herkes derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmalıdır.
- Uygurların ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik grupların haklarını hukuka aykırı bir şekilde sınırlandıran tüm yasalar ve düzenlemeler yürürlükten kaldırılmalı veya değiştirilmeli, bu amaçla başvurulan tüm tedbirler sonlandırılmalı ve dini ve kültürel uygulamaları sınırlandırmak için “aşırılık” ve “terör” söyleminin kullanılmasına son verilmelidir.
- Diğer ülkelerden geri göndermeme ilkesini ihlal ederek kişileri Çin’e geri göndermelerini istemeye son verilmelidir.
- BM insan hakları uzmanlarının, bağımsız araştırmacıların ve gazetecilerin İşgal altındaki Doğu Türkistan’da olup bitenlere yönelik bağımsız bir soruşturma yürütebilmesi için bölgeye sınırsız erişimine izin verilmelidir.
Diğer Hükümetlere Tavsiyeler:
- Ülkelerinde yaşayan Uygur, Kazak ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik grup diasporalarına mensup kişilerin Çin büyükelçilikleri ve konsolosluklarının uyguladığı korkutma politikalarına karşı koruma altına olmasını sağlamak ve Çin’e iade edilmelerine son vermek için planlı adımlar atılmalıdır. (Kaynak ve görseller:kısmen- amnesty.org.tr )