Asimetrik Psikolojik Algı Operasyonları, yeni dönemde güvenlik ve istihbarat ilişkilerinde ve de uluslararası arenada yeni aktör, yöntem ve vasıtalar kazanmıştır.
Konuya geçmeden önce makalemizin başlığını oluşturan kelimelerin kısa ve anlaşılır tanımları üzerinde duralım.
Asimetrik Savaş: Cephe kavramının olmadığı, dusmanın ordu yerine - ordunun temsil ettigi tum halk topluluğu olarak belirlendiği, yayılmacı ülkelere karşı uygulanabilecek en makul savaş taktigi olarak algılanan mücadele türüdür. zira, nato,bm gibi amerika-israil-ingiltire ve çoğu avrupa birliği ulkesinin desteklediği organizasyonlar, kendi varlıklarına tehdit oluşturabilecek bu tür bir savaşı yürüten-benimseyen kuvvetlere karşı, "barış mudahalesi" ve "terorizme karşı savaş" maskesi altinda, yaptırımlar uygulamak niyetiyle, "terorist" yaftasını yapıştırıp,soykırıma varan mudaheleler gerçekleştirmektedirler.
En son teknoloji ile donanmış israil ordusunu karsi, taş-sapan ve soparlarla intifadayı sürdüren,destan olmus filistin halkı'nın mücadelesine, destek çıkan Hamas, İslâmi Cihad ve El Aksâ Şehidleri gibi olusumlar,asminetrik savaşın başarılı uygulayıcıları olarak gosterilebilir.
Psikolojik Savaş: Karşı ülke yada ülkeler bloğu ve halklarının ve askeri güçlerinin direnme gücünü zayıflatmak, moralini bozmak birlik ve bütünlüğü yıpratmak abacıyla yürütülen propaganda çabaları.
Karşı tarafın iç sorunlarının abartılması, askeri başarısızlıklarının vurgulanması acılarının sergilenmesi, kültürel nüfuzla gençlerin etkilenmesi gibi yöntemler kullanılmaktadır.
Vekâlet Savaşları : Günümüzde devletlerarasında yaşanacak savaşların maliyetlerinin kabul edilemez boyutlara ulaşması ve kazanan devletlerin dahi çok büyük yaralar alması, asimetrik savaş yöntemlerinin gelişmesine neden olmuştur. Barış ve savaş algılamalarının muğlaklaştığı, savaşan aktörlerin tespitinin güçleştiği, devlet dışı aktörlerin de kullanıldığı, devletlerarasındaki ve devletlerin içindeki hassasiyetlerin istismar edildiği Vekâlet Savaşları ön plana çıkmıştır.
Vekâlet Savaşları; devletlerin, özellikle küresel ve bölgesel güçlerin kendi çıkarlarını elde etmek ve nüfuz alanlarını genişletmek maksadıyla; kendi askeri unsurlarını kullanmaktan ziyade, müttefiklerini, edilgen ülkeleri, hedef ülkedeki parçalanmış yapıları ve yandaşlarını cepheye sürmek suretiyle gerçekleştirdikleri savaşlardır.
Soğuk Savaş döneminde bloklar arasında nükleer savaşların yaratacağı tahribat nedeniyle uygulamaya konan Vekâlet Savaşları, soğuk savaş sonrasında daha da geliştirilerek yaygınlaştı. Sert ve yumuşak güçlerin farklı birleşenlerinin kullanıldığı Bölgesel Savaşlar, Terörizm ve Yumuşak Güç savaşları şeklinde uygulanmaya başlandı.
Algı Operasyonları: En sade ve kısa anlatımı "istihbarat sistemlerinin ve liderlerin resmi tahminleri, dış ilişkileri ve resmi eylemlerini etkilemenin yanında, toplumların duygularını, motivasyonlarını etkilemek amacıyla yapılan yayınlar ya da seçilen bilgiler ve göstergeleri inkâr etme eylemidir." Günümüzde çevremiz algılarımıza yönelik birçok bilgi-haber kaynağı ile doludur. İnternet, kablolu televizyon, uydu ve bilgi teknolojisindeki diğer gelişmeler bir yandan hayatı kolaylaştırmakta, ancak öte yandan da gerçek ve illüzyon arasındaki farkın ayrılmasında zorluk yaratmaktadır. Bu nedenle büyük şirketler, devletler, hükümetler, medya ve özellikle de illegal örgütler kendi çıkarları için gerçekleri manipüle ederek bizlere sunarlar.
Dördüncü Nesil Savaş: Harp ile siyasetin, asker ile sivilin, barış ile çatışmanın, savaş alanı ile emniyetli bölgenin aralarındaki bulanık hatların olması olarak nitelendirilen savaş türüdür.
Bu askeri doktrin, ilk defa 1989 yılında aralarında William S. Lind'in de bulunduğu bir Amerikalı analist takımı tarafından savaş halinin tek merkezden idare edilmeyen bir biçime dönüşmesini tanımlamak için kullanıldı. En basit tanımı esas hasım tarafların bir devlet olmayıp onun yerine şiddetli bir ideolojik ağ olduğu herhangi bir savaşı içerir. Bu terimin terörizme ve asimetrik savaşa benzerlik göstermesine rağmen çok daha kapsamlıdır.
Perde arkasında Armagedon Hazırlığı yapan İsrail ve gösterilen kadarıyle de ABD emperyalizmin hüküm sürdüğü ve tek güç olarak kendini gördüğü günümüzde, ABD istediği yere girip o devletlerin yönetiminde söz sahibi olabilmektedir. Özellikle son 15 yıldaki gelişmeler şunu göstermiştir ki silah ,ordu vs. bakımlarından ne kadar güçlü olursan ol güç sahibi olanlar her zaman savaşı kazanamamaktadırlar. Bu durumun en canlı şahidi ABD’nin onca gücüne rağmen Irak ve Afganistan bataklığına saplanmasıdır.
Dünya çalkantılar halinde savaşa doğru ilerlerken, asimetrik savaş tipi daha yaygın hale geliyor. Nükleer silah sahibi ülkelerin doğrudan birbiriyle merkezi savaşlara girişmesini pek beklemiyoruz. Bu nedenle büyük savaşlar hala düşük ihtimal. Ancak İran ve Suud gibi bölgesel aktörlerin savaşma ihtimali giderek artıyor. Bu tipik bir konvansiyonel savaş olabileceği gibi bu tür savaşların bile asimetrik vekalet savaşlarına evrilmesi daha da yüksek ihtimal. Öyle ya da böyle yeni dönemin savaşları ayaklanmalar ve terör örgütleriyle mücadele biçiminde geçecek.
Arreguin Toft’un bir ölçümüne göre son 200 yılda asimetrik savaşların sayısıgiderek arttı. Dahası bu savaşların yaklaşık üçte birini zayıflar kazandı. Dahada önemlisi son 50 yılda zayıflar güçlülere karşı girdikleri savaşların yüzde51’ini kazandı. Zaten ABD gibi devletlerin gittikçe PYD gibi terör örgütlerine yatırım yapması bu tür bulgularla ilgili.
Aslında bu değişim 60’lı yıllardan beri oluyor. Ancak devletler kendilerini buna daha yeni uyarlamaya başladı. Zaten hep öyle olur. 19 yüzyılda endüstri devrimi olur. Ancak savaşa dair sonuçları elli yıl sonra yaşanabilir.
Vietnam Savaşı’ndan bugüne de benzer bir eğilim artış gösteriyor. Nasıl endüstri devriminin çocuğu olan generaller artan ateşgücüne inanıp orduların ateşgücünü artırmakla uğraştıysa, şimdi de ülkeler asimetrik savaşta kendilerini üstün kılabileceğini düşündükleri milis ve terör gruplarına yatırım yapıyor.
Halbuki Birinci ve İkinci Dünya savaşları gösterir ki, herkes ateşgücünü artırdığı için ateşgücünü artırmak muharebeleri kazanmak için yeterli değildir. Aksine ateşgücünden saklanmayı becerebilenler daha başarılı olmuştur. Benzer bir şekilde herkes şimdi milis gücüne yatırım yapıyor.
Ancak asıl kurnaz strateji milis gücüyle baş etmeyi sağlayacak alanlara yatırım yapmaktan yani fark yaratmaktan geçiyor.
Herkesin milisi olacağından milis kurmak zaten şart fakat fark yaratmak isteyenler milisleri nasıl etkisiz hale getireceklerine odaklanmalı.
BİR SONRAKİ AŞAMADA DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞLAR GELİYOR HAZIRLI OLMAMIZ GEREKLİ
Devletlerin dış politika aracı olarak tercih ettikleri savaş, genel anlamda, bir devletin diğerine iradesini kabule zorlamak maksadıyla kuvvet uygulamasıdır. İnsanlık tarihi kadar eski olan savaş ya da silahlı çatışma kavramı, tarihsel süreçte dönüşerek günümüzde önceki yüzyıllara göre farklı bir şekil almıştır. Savaşı dönüştüren en önemli faktör teknolojik gelişmelerdir.
Politikanın başka araçlarla devamı ve büyük bir düello olarak nitelendirilen savaş; nedenleri, aktörleri, hukuku ve kapsamı bakımından değişmiştir.
Genellikle piyade ağırlıklı olarak yürütülen Birinci Dünya Savaşı öncesi dönem;
“birinci nesil”, ateşin ve ateş destek araçlarının yoğun olarak kullanıldığı Birinci Dünya Savaşı;
“ikinci nesil”, hızın ateş gücüne göre öne çıktığı İkinci Dünya Savaşı;
“üçüncü nesil” ve gerilla harekâtı ya da ayaklanmaya karşı gelişmiş, düşmanı askerî değil siyasi olarak ve yalnızca savaş alanında değil yıllarca süren düşük yoğunluklu bir çatışmayla yenmeyi hedefleyen ve günümüzde de yaşanan dönem ise “dördüncü nesil” savaş olarak isimlendirilmektedir.
Bu nesillerin niteliklerini belirleyen en önemli etken olan silah teknolojilerindeki gelişmeler, savaşların taktik ve stratejik olarak planlarını, icrasını ve sonuçlarını etkilemiştir. Barutun, tüfeğin, tankın, hava gücünün, kitle imha silahlarının ve uzayın kullanılması; savaşlarda dönüşüme ve paradigma kaymasına neden olmuştur.
Günümüzde savaşlar cephe savaşı değildir. Gelecekte de sayıca fazla olmayan birliklerce düşmanın silahlı kuvvetlerini tamamen yok etme amacı gütmeyen asimetrik savaşlar söz konusudur. Yüksek teknoloji sayesinde haber alma, ateş ve yüksek isabet oranı imkânlarına rağmen, savaşların süresi kısalmamıştır. Gelecekte ülkelerin karşılıklı bütün kaynaklarını seferber ettiği savaşlar yerine; yüksek teknoloji ürünü silah sistemleriyle donanmış küçük grupların silahlı mücadelesi şeklinde, kısa süreli taktik başarılara dayalı ve daha çok silahlı örgütlerin taraf haline geldiği, uzun süreli silahlı mücadelelerin yaşanacağı değerlendirilmektedir.
Bu yeni savaş konseptinin silahları; orduların uçakları, savaş gemileri veya yüksek teknoloji ürünü füzeleri değil…Medyası, düşünce kuruluşları, kitapları, üniversiteleri, sivil toplum örgütleridir.
Psikolojik harekat, Asimetrik savaş’ın uygulamalarında vazgeçilmez taktiklerden birisidir. Özellikle soğuk savaş döneminde çokça başvurulan yöntemlerden birisi olan psikolojik harekat, her türlü propaganda, bilgi savaşı ve dolaylı örtülü hareketleri kapsamaktadır. Kaynağı, istikameti ve yöntemleri belirsiz olan psikolojik harekat, bir savaş ortamının varlığını gerektirmez. Psikolojik harekatın uygulayıcısının savaş ortamının güçlü tarafı olması da gerekli değildir. Hatta, savaş gücü matematiksel olarak zayıf olan tarafın psikolojik harekat taktiklerini kullanması daha mantıklı ve geçerlidir. Esas maksat, karşı tarafın savaşma azim ve iradesini kırmak ve zafer için gerekli moral güçlerinden onu mahrum bırakmaktır.
Asimetrik savaşta eşit olmayan iki veya daha fazla gücün birbirleri ile savaşması için geliştirilmiş, güçlü olan kısmın yıpratılması, psikolojisinin ve dengesinin bozulması üstüne kurulmuştur. En büyük malzemesi propagandadır, yapılan eylemlerin niteliği, yeri, hedefleri özenle seçilir. Seçilen hedef üstünden verilmek istenen mesaj kitlelere iletilirler, böylece kitleleri istedikleri yöne doğru iterler. Bizlere servis edilen her haber gerçekliği yansıtmaz. Zaten psikolojik harbin önemli unsuru iki doğru bir yanlış haber ile bilinçleri bulandırmak ve toplumu istedikleri noktaya taşımaktır.
Dünya genelinde medya, askeri, siyasi, ekonomi ve stratejik açılardan asimetrik güç ülkelerde kendini nasıl göstermektedir işte bazı örnekleri:
1- İsrail’in medya açısından asimetrik gücü, Amerika’nın ‘saygın!’ medya kuruluşlarındaki Yahudi lobisi tarafından yazdırılmış bir köşe yazısı olarak ve ya hüküm sürdükleri ülkelerin ‘etkili’gazetelerinden birinde canınızı sıkacak bir manşet yaptırılarak mazlumu zalim veya zalimi mazlum olarak gösterebilmektedir
2-İslami İran’ın medya cihetinden asimetrik gücü ise , El Arabiya, El Cezire, BBC, CNN gibi emperyalist güçlerce destekli dezenformasyon kanalların karşısına 24 saat İngilizce yayın yapan Pres TV isimli bir kanal ve Fars haber ajansı ayrıca İslami rejim ve getirilerine yönelik yapılan siber saldırıların kaynağı olan Facebook, Youtube ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerine sızma, bloke etme ve erişimi kısıtlama gibi bir kısım tedbirler ile medya alanında göze çarpmaktadır.
3-ABD ve küresel güç şebekesi kendilerine bağımlı devletleri biraz serbest hareket ettiklerinde veya bu küresel şebekenin canlarını sıktığı zaman filanca uluslararası ekonomik kuruluş o ülkenin kredi notunu düşürerek veya ekonomik saldırıya maruz bırakarak ekonomik asimetrik güç olarak o ülkeyi cezalandırılabilmektedirler.
4-ABD ve yandaşlarının İslami İran gibi güç yetiremediği ve küresel şebekeye teslim olmayan ülkelerde meydana getirdikleri Soros destekli yeşil fitne gibi oluşumlarla o ülkede kargaşa çıkararak rejimi değiştirmeye yönelik oyunlar da siyasi açıdan asimetrik güç olarak ortaya çıkabilmektedir.
5-ABD ve Siyonistler , İran'da etkin ve yetkin insanlara karşı o ülkede oluşturup her türlü destek verdikleri Rigi, Halkın münafıkları gibi bir takım terör örgütlerini kullanarak yaptırdığı terörist eylemler ve suikastler ile askeri açıdan asimetrik gücünü gösterebilmektedir.
6-ABD ve müttefiklerin Irak ve Suriye de kaosun meydana gelmesi ve toplumda kargaşanın oluşmasına ve devamına yönelik El-Kaide ve diğer aktif kaos örgütleri bu ülkelerde bu şer güçlerinin askeri asimetrik gücü olarak kendisini göstermektedir.
7-İslâmi İran ise Orta doğuda oluşturduğu ve desteklediği Hizbullâh, Hamas, İslami Cihâd gibi mukavemet ve direniş gurupları ile bu emperyalist ve Siyonist güçlere karşı İran’ın asimetrik askeri gücünü oluşturmaktadır.
8-Rusya, Çin ve İran açısından Jeopolitik ve Stratejik açıdan Suriye devleti bu devletlerin Stratejik asimetrik gücü olarak kendini göstermektedir.
9-ABD ve yandaşları için ise Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn rejimleri gibi bir takım satılmış körfez rejimleri bu şer güçleri için devlet olarak bu küresel güçlerin Ortadoğu'daki şeytani amaçları için asimetrik bir güç olarak kendisini göstermektedir.
Son yıllarda yaşanan savaşalar teknolojik üstünlüğe sahip güçlerle bu imkanlardan mahrum ve güçsüz olan güçler arasında büyük dengesizliğe neden olmuştur. Simetrik savaşlar yerini asimetrik savaşları bırakmıştır. Asimetrik kavramı ile ülkeler ve devletler arasındaki husumetler ve anlaşmazlıklar meydanlarda ordularla çarpışmak ve savaşmaktan ziyade asimetrik etkiyi her alanda kullanarak hem büyük yıkımların önüne geçmek ve dünya kamuoyunu önünde kendini haklı çıkarmaya yönelik olacaktır.
Türkiye’de ilk kez 2015 yılında düzenlenen ve bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen İstanbul Güvenlik Konferansı, “Geleceğin Güvenliği“ ana teması altında TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından, Deep Learning Türkiye stratejik paydaşlığında, 08-09 Kasım 2018 tarihinde İstanbul’da Elite World Europe Oteli’nde icra edilmiştir. Bölgesel ve küresel ölçekte markalaşan İstanbul Güvenlik Konferansı 2018’de değişik ülke ve bölgelerden her disiplinde geniş konuşmacı ve protokol katılımı sağlanmıştır. Türkiye’den ilgili tüm otoriteler de Konferans’ta temsil edilmiş, tüm oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.
Bendenizin de Konuşmacı olarak katıldığı; 4. İstanbul Güvenlik Konferansı 2018 İstanbul Deklarasyonu Sonuç Bildirgesini İlgi ve Görüşlerinize Sunmak İstiyorum.Bu Bildirge Bir Yol Haritası Olmalıdır.
4. İstanbul Güvenlik Konferansı 2018 İstanbul Deklarasyonu
Konferans sonucunda, aşağıdaki tespitler ve öneriler yapılmış, ilgili tüm otoritelerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:
1. Katar Devleti’ne uygulanan ambargonun başlangıcından bugüne 500 gün geçmesine rağmen
ambargonun uygulanma nedenleri konusunda somut bir veri hâlâ sunulamamıştır. Körfez’de
özellikle yöneticilerin hatalarını düzeltmesi için bir fırsat olarak görmesi gereken “Kaşıkçı” olayı,
dünyanın vicdanını yaralayan ve tamamen siyasallaşan bir konu hâline gelmiştir.
2. Güçlü Türkiye, Körfez güvenliğinin de garantörüdür. Ayrıca Batı Balkanlar da güvenlik açısından
çok kırılgan durumdadır. Bu bölgelerdeki çatışmalar, büyük güçlerin çıkarlarını yansıtacak
şekilde gerçekleşmekte ve insan hayatı siyasetin önünde görülmemekte, öncelikli olarak
nitelendirilmemektedir.
3. Ülkeler ithal güvenliğe bel bağlamadan kendi güvenlik sistemlerini oluşturmalıdır, aksi takdirde
yönetimlerinin zayıflaması söz konusudur.
4. Hiçbir silahlı güç sayı olarak mutlak bir değer ifade etmeyecektir, ancak siyasi makamlar
tarafından kendisine verilecek “caydırıcılık”, “müdahale” gibi görevleri yerine getirmesi hâlinde
bir değer ifade edebilir. Konvansiyonel savaş var olmaya devam edecektir. Hibrit savaş gibi yeni
savaş türlerinin tek savaş yöntemi olacağı yönündeki düşünceler tekrar değerlendirilmelidir.
5. Çatışmalar sınır tanımasa da yayılmalarında etkisi azalan sınırlar tekrar önem kazanmaya
başlamaktadır. Küresel düzeyde sayıca 60’ın üzerindeki ülke komşularına karşı duvar inşa
etmekte, güvenlik giderek bölgeselleşmektedir. Dünya genelinde akıllı şehir çalışmaları, sadece
teknoloji ile değil asimetrik şekilde değişen güvenlik tehditleriyle de ilişkilendirilerek
kurgulanmalıdır.
6. Hibrit savaş; yapay zekâ, uzay savaşı ve siber saldırı konularında analitik bir bakış açısıyla ele
alınmalıdır. Bu konuda Çin 2025 yılına kadar dünya lideri olabilmek için etkin bir şekilde çaba
göstermektedir. ABD, “güvenlik güç unsuru” olarak uzay komutanlığı oluşturmuştur. Çin de
uzay savaşı konusunda çok mesafe kat etmiştir. Bu alanda yapılan çalışmaların hedefi, alçak
dünya yörüngesindeki askerî uydulardır. Devlet-dışı aktörlerin anti-uydu-savar sistemi
geliştirme veya elde etmeleri engellenmelidir.
7. 2018 yılında yayınladığı siber güvenlik stratejisinde saldırı amaçlı siber operasyonlar yapacağını
ifade eden ABD, siber saldırılar konusunu daha geniş bir boyuta taşımıştır. Dünya genelinde
siber savaşlara harcanan mali kaynak 8 trilyon dolara ulaşmıştır. 5 milyon personelin verisinin
çalındığı rapor edilmiştir. 2022 yılına kadar dünya genelindeki siber güvenlik uzmanı ihtiyacı 1,8
milyon kişi olarak öngörülmektedir. Bunların istenen nitelikte eğitilerek göreve başlamamaları
hâlinde siber saldırıların etki boyutu çok daha büyük olacaktır.
8. Geleceğin güvenliğinde savunma sektörü, her ülkenin kendi güvenlik ihtiyacına göre
yapılandırılmalıdır. İnsancıllık ve askerî genellilik gibi silahlı çatışma hukukunun göz ardı
edilmesi nedeniyle operasyon sahalarında çok sayıda sivil hayatını kaybetmektedir. Yakın
gelecekte orduların envanterine yaygın şekilde girmesi beklenen lazer silah sistemleri, otonom
sistemler ve benzeri sistemlerin yönlendirilmesinde insan ihtiyacı önemini koruyarak devam
edecektir.
9. Küresel köyde hızla yıpranan ABD meşruiyeti yerine aday olan Çin, tarih boyunca olduğu gibi
kapalı bir kutu olarak görülmekte, üstleneceği meşruiyet konusunda şüphelere yol açmaktadır.
10. Afrika ve Çin’in eşit ortaklık kazanması konusu çok zordur ve bu çalışma yolu daha
tamamlanmamış olmasına rağmen ilişkilerinde Afrika - Amerika ile Afrika - Avrupa’dan çok daha
eşit olduğu görülmektedir.
11. 1990’ların başında “yumuşak güç” kavramı ilk defa kullanılmaya başlandığında, kavramı ortaya
koyan otoriteler artık “sert güç” kavramının dış politika ve ulusal hedeflere ulaşmada etkin bir
araç olmadığını, buna karşın yumuşak güç nosyonunun dış politika uygulamalarında yeni
enstrüman olacağını vurgulamıştır. Ancak bugüne dek yumuşak güç ve sert güç kavramlarının
gerçeği ortaya koymakta yetersiz olduğu görülmüş, dış politikayı açıklamakta yetersiz kaldıkları,
gerçekçi olmadıkları tespit edilmiştir. Yeni “akıllı güç” kavramı üzerinde önemle durulmalıdır.
12. Dış politika uygulamalarında artık devletler yegâne aktör değildir. Devlet-dışı aktörlerin; sivil
toplum kuruluşlarının, çok-uluslu şirketlerin, hatta terör örgütlerinin dahi devletleri etkilediği
bir sistem halen yerini korumaktadır. Tek başına çok boyutlu düzlemde yumuşak güç nosyonu
yeterli olamaz ve yeri geldiğinde sert güç de yöntem olarak benimsenebilir. Güç bileşenleri
dengelenebilir ve böylelikle akıllı güç nosyonu ortaya çıkarılır.
13. Son yıllarda, akıllı güç kullanımında Çin’in önemli bir emsal teşkil edebileceği tespit edilmiştir.
Ekonomik kalkınma, işbirliği gibi değerleri politik yapıdan ayırmak oldukça zor olduğundan Çin,
Bölge’deki ve Bölge dışındaki devletlere ekonomik işbirliği teklif ederken politik dayatmalardan
kaçınmakta ve böylelikle son yıllarda küresel bir cazibe oluşturmaktadır. Türkiye’nin bölgesinde
insani yardım faaliyetlerinde bulunması ve bu çabalarını son yıllarda gitgide artırması, Bölge’de
Türkiye lehine önemli bir yumuşak güç kapasitesi oluşmasını sağlamaktadır.
14. “Yumuşak Güç” kavramının ortaya atıldığı yıllardaki güç dağılımı Soğuk Savaş döneminin çift
kutuplu düzenidir, ancak günümüzde çift kutuplu güç dağılımından söz etmek yerinde bir ifade
olamaz. Yumuşak güç içerikli bir gelecek perspektifinin ortaya konabilmesi için sistem
perspektifi göz ardı edilmemelidir, sistem yaklaşımı ihmal edilerek ne yumuşak güç ne de akıllı
güç çıkarımları ortaya konabilir.
15. Son yıllarda savunma endüstrileri robotik atılımlar gerçekleştirmekte ve robotik savaş
konseptine yönelik ar-ge çalışmaları yürütmektedir. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra yarıotonom kabul edilebilecek insansız hava aracı teknolojilerinde dramatik bir artış olmuştur.
Otonom silah sistemleri de bu dramatik yükselişin geldiği son aşamadır. Bunun yanında otonom
silah sistemleri için uluslararası hukukta herhangi bir kodifikasyon bulunmamakta, kullanımı
esnasında uluslararası insan hakları, insancıl hukuk, ceza hukuku ile sorumluluk bağlamında
ciddi boşluklar bulunmakta ve bu boşlukların ivedilikle kodifiye edilmesi gerekmektedir.
16. Devletlerin karar verme yapılarındaki zaaflardan faydalanarak doğrusal olmayan metotlarla
saldırılar geliştirmesi sebebiyle hibrit savaşlar, iç ve dış güvenlikle ilgili her alanı kapsamaktadır.
Demokratik toplumlar, sahip oldukları kırılganlıktan dolayı hibrit saldırı ve tehditlere açıktır. Bu
sebeple hibrit tehditlerle başa çıkabilmek ve hibrit savaşa hazır olabilmek için devletlerin
bütüncül ve kapsamlı bir yaklaşımla, koordinasyonlarını ve işbirliklerini artırması çok önemlidir.
17. Çin 2017 yılında “Yeni Nesil Yapay Zekâ Geliştirme Programı” adı altında bir hükümet programı
başlatmış ve yapay zekâ alanında atacağı adımları bir strateji belgesinde formüle etmiştir. Bu
perspektifteki en dikkat çeken unsurlardan biri ise; Çin’in 2025 yılına kadar, yapay zekâ alanında
atılacak adımlarla küresel liderliği hedeflemesidir.
18. Ağ teknolojilerinin gelişmesiyle “siber güvenlik”, dünya gündeminde önemi günden güne artan
bir konu haline gelmiştir. Buna bağlı olarak, risk tabanlı yaklaşımlardan dolayı devletler yüksek
derecede harcamalar yapmaktadır. İhlallerin bertaraf edilebilmesi için uyumluluk anlaşmaları
yapılmaktadır. Bilgi teknolojilerinin gelişimi, asimetrik savaş nosyonunu ortaya çıkarmaktadır.
19. Türkiye’deki yapay zekâ çalışmalarının daha ileriye götürülmesi için finansman desteği
artırılmalıdır. Bunun yanında “derin öğrenme” sisteminin eğitime ve savunmaya entegrasyonu
da büyük öneme sahiptir.
20. Geleceğin güvenliğinde yapay zekâ ve derin öğrenme çalışmalarının katkılarıyla güvenlik
kameraları da anahtar öneme sahiptir. Dünya üzerinde 256 milyon güvenlik kamerası vardır
ancak bunlar akıllı kameralar değildir ve uzmanların güvenlik sorunlarına çözüm arayabileceği
bulguları öne çıkaramamaktadır. Akıllı kameralar, niteliksel özellikleri ile; eğitim kurumlarındaki
öğrencilerin gözleminde, herhangi eğlence mekanına gelen kötü niyetli kişilerin tespitinde,
kalabalık bir havalimanı, alışveriş merkezi, otobüs/tren garı veya şehir meydanındaki olası
güvenlik problemlerinin ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde, eylemlerdeki provokatif ve art
niyetli kişilerin teşhisinde kullanılmakta ve bunlara bağlı olarak şehirlerdeki güvenlik açıkları
akıllı kameralarla giderilebilmektedir.
21. Dünyada hukuk alanında da yapay zekâ çalışmaları yapılmakta, kullanımının etiği ile yargısal
sürecin nasıl kat edileceği üzerinde durulmakta, gelecekte yargıç yerine yapay zekânın görev
yapabileceği ön görülmektedir. ABD son yıllarda bu alanda çalışmalar yapmaktadır.
22. Ar-ge başlangıç firmaları Türkiye’de fon ve yatırım sorunları yaşadığı için maddi kaynaklar
bakımından desteklenmelidir. Kamuya ve özel sektöre adaptasyonu üzerine düşünülmesi
gerekmektedir.
23. ABD güvenlik raporlarına göre Çin ve Rusya ABD’nin askerî uydularını devre dışı bırakabilecek
silah sistemleri geliştirmektedir. 2018 yılında ABD Başkanı Donald Trump’ın Pentagon’a bağlı
uzay kuvvetlerini 6. kuvvet olarak inşa ettiğini açıklaması, geleceğin güvenliğinin uzay alanında
hangi aşamaya geldiğinin anlaşılmasında mühim bir olgudur. Bunun paralelinde, yakın
gelecekte ABD ve Çin arasında bu alanda örtülü bir mücadele öngörülmektedir.
24. Uzay savaşında hedef noktası LEO (Low Earth Orbit) olarak ifade edilen Alçak Dünya Yörüngesi
kapsamında askerî casusluk için kullanılan uydular mevcuttur. Özellikle ABD, Irak Savaşı’nda
kullandığı “Küresel Ağ Tabanlı Savaş Doktrini” yaklaşımını ortadan kaldırabilmek, enformasyonu
ve bilgiyi kesebilmek, devletleri savaş ortamlarında kör ve sağır kılabilmek amacıyla yeni silah
sistemleri ve savaş yaklaşımları geliştirmektedir.
25. ABD’nin uzay savaşı için resmî bir tanımlaması olmasa da Çin bu hususta; “dış uzay adı verilen
bir bölgede iki devletin saldırı ve savunma amaçlı karşılıklı operasyonlarına dayanan bir
mücadele tekniği” şeklinde bir tanımlama geliştirmiştir.
26. Askerî casusluk kapsamında ABD özellikle askerî uydular sayesinde dünyanın her yerine ait
yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çekebilmekte, özel iletişim imkanlarına sahip olmakta, gizli
dinleme kapasite ve imkanları edinmektedir. ABD ayrıca yine uzaydan dünyanın her yerine 30
ila 60 dakika içinde gönderebileceği ve nokta atışı yapabileceği uzun menzilli füzelere sahiptir.
Tüm bu konular önemle takip edilmeli ve değerlendirilmelidir.
27. 2015 yılındaki Ukrayna Krizi sırasında Rusya, enformasyon savaşını askerî savunma stratejisi
belgesine dâhil etmiştir. Hasmın savaş ve benzeri durumlarda tüm bilgi desteğini kesmeyi
amaçlayan Rusya’nın hedeflerinden biri de alçak yörüngedeki ABD casus uydularıdır.
28. Devlet-dışı aktörler uzayda propaganda, dezenformasyon ve bilgi kirliliği oluşturmak için
televizyon yayını yapan uydular satın alabilmekte, benzeri uydular terör örgütleri tarafından da
satın alınabilmektedir.
29. ABD, uydularının devre dışı bırakılarak kör ve sağır bırakılması ihtimaline karşı geliştirdiği B52
uçağı ile uydu sistemini yeniden hayata geçirebilecek yedek bir mekanizma oluşturmuştur. Bu
bile ABD’nin uzay alanındaki mücadeleyi ne kadar dikkate aldığına, tehdit hissederek uzay
teknolojilerini ne kadar ciddiye aldığına dair bariz bir örnektir. Türkiye’nin, başkent Ankara’da
kurmayı planladığı uzay üssü ile rekabete ortak olacağını açıklaması da geleceğin güvenliğinde
Türkiye adına inovatif adımlardan biridir.
30. Her yıl Güney Çin Denizi’nden 28 milyar varil petrolün transferi, üstünde durulması gereken
ticari bir istatistiktir. Keza sahildar devletlerin geçmişte ve günümüzde birbirleriyle yaşadığı
politik sorunlar Güney Çin Denizi’ni dünyanın en problemli sularından biri haline getirmiştir.
Nitekim bu durum, gelecek perspektifinde Güney Çin Denizi içerikli konuları akademik gündeme
de taşıyacaktır. Güney Çin Denizi’nde yaşanabilecek problemler vahim bir şekilde tüm Asya’ya
sirayet edebilir. Bölgedeki endişelerin yatıştırılması için bölgesel diyaloğun artırılması gereklidir.
31. İnternetin yaygınlaşması, terörizmin boyut değiştirmesine ve yeni kavramların doğmasına yol
açmıştır. Terör örgütleri sosyal medya alanında uzmanlaşmış, bu durum “yeni terörizm” olarak
bilinen nosyonu ortaya çıkarmıştır. Buna bağlı olarak terör örgütleri; manipülatif bilginin daha
geniş kitlelere yayılabilmesi ve daha geniş kitlelerden destekçi toplanabilmesi imkanlarını elde
etmeye başlamıştır. Bu kolaylıkların terör örgütlerince elde edilmesi, güvenlik güçlerinin de
iletişim, koordinasyon ve eşgüdüm yeteneklerini geliştirmesini gerektirecektir.
32. Terörle mücadelede; bilgiyi elde etmek öngörü gücünü artıramaz. Gelebilecek sürpriz saldırılar
için öngörülerin üretilmesinde analiz birimlerinin yeterli sayıya ulaştırılması ve yetiştirilmesi
hayati önem arz etmektedir.
33. Uluslararası örgütlerin barış ve istikrar bağlamında meşruiyetlerini koruyabilmeleri için
benimsemeleri gereken bazı prensipler olmalıdır; uluslararası örgütler çatışmalara müdahaleye
değil, çatışmaların önlenmesine odaklanmalıdır. Bu husus, savaşların ortaya çıkmasını
önleyecek ve insani kayıpları azaltacaktır. Bu sebeple savaşların önlenmesine yönelik plan ve
projeler üzerinde durulması gerekmektedir.
34. Uluslararası düzeyde stratejik ve kapsayıcı ortaklıklar hayati öneme sahiptir. Yerel ve bölgesel
düzeyde; emniyet güçleriyle, STK’larla, devlet-dışı örgütlerle gerekli eşgüdüm sağlanmalıdır.
Tüm bu unsurlar, barışı koruma noktasında devlet kadar rol sahibidir.
35. Barış inşasına ilişkin programların başarısız olmaması, sürdürülebilir olmasıyla doğrudan ilgilidir.
Bu sebeple uluslararası örgütlerin sürdürülebilir kalkınma programlarına azami ölçüde titizlikle
yaklaşmaları gerekmektedir.
36. Uluslararası kadar ulusal düzeyde de barışı korumaya motive olunması krizlerin çözümünde
uluslararası örgütlerin yükünü azaltacaktır. Uluslararası barışın tesis edilebilmesi noktasında
uluslararası örgütler kadar siyasi partiler, gençlik örgütlenmeleri ve özel sektör de dâhil olmak
üzere oldukça geniş bir sorumluluk ağı mevcuttur.
37. Kadınların toplumsal, siyasal, iş yaşamında bulunması ve her alanda daha fazla katkı sağlaması
şiddetin azalmasında, barışın inşası ve tesisinde üzerinde durulması gereken en önemli
noktalardan biridir.
38. Türkiye’nin Somali’de güvenliği sağlamaya yönelik icra ettiği faaliyetler barışın inşası için
aydınlatıcı örneklerden biridir. Keza Türkiye, yakın dönemde 8 ülkeye benzer desteklerde
bulunmuştur. Dünyanın her yerine yapılan insani yardımlar hususunda ABD’den sonra 2. sırada
yer almıştır, ancak yapılan mali yardımın gayrisafi yurtiçi hasıla oranına bakıldığında dünyada ilk
sırada yer almaktadır ki bu da her türlü takdire şayandır.
39. ABD Ülke/Anayurt Güvenliği Teşkilâtı ve 2018 Dünya Ekonomik Forumu değerlendirmelerinde,
stratejik düzeydeki siber saldırıların, nükleer savaştan sonra en yüksek yıkım gücüne sahip
olduğu ve geleceğin güvenliğinde çok hassas bir konuma sahip olduğu vurgulanmıştır.
40. Siber saldırılar sonrası tahribatın önlenebilmesi, zararlarının en aza indirilebilmesi maksadıyla
“büyük veri analizi”, “makine öğrenmesi”, “derin öğrenme” gibi yeni teknolojilerden azami
faydalanılmalı; ayrıca kurumsal farkındalık, üst düzey yönetimler tarafından sahiplenme ve
siber saldırılara teknik olarak sistematik ve bütünsel yaklaşım esas alınmalıdır.
41. Siber faaliyetler doğası gereği gayrinizamidir. Bunun yanında siber faaliyetlerde de asimetrik
etki ile birlikte, bilinmezlik ve süreklilik sürecin merkezine oturur. Bu çerçevede düşünülürse
bahsedilen savaş değil, mücadeledir ve özelleşmiş her mücadele için özel ihtisasa sahip hibrit
personel grubu, planlamada esneklik ve manevra kabiliyeti son derece elzemdir.
42. Bilişim Teknolojileri (BT) çok hızlı değişimlere ayak uyduracak şekilde tasarlanarak ihtiyaçlara
yanıt vermek için azami 3-4 yılda bir yenilenmektedir. Öte yandan Otomasyon Teknolojileri (OT)
herhangi müdahaleye gerek duymayacak şekilde 25-30 yıl çalışacak şekilde tasarlanmaktadır.
Bu geçen sürede, dijitalleşme ile beraber BT sistemleri ile OT sistemleri entegre olmaya
başlamıştır ve bu entegrasyon, geleceğin güvenliğinde yeni zafiyetler doğurmaya adaydır.
43. Fabrikalar ile enerji tesisleri; uzaktan yönetilebilmesi ve veri toplanıp verimliliğinin ölçülebilmesi
için internete bağlanmakta, bu durum beraberinde siber saldırı tehlikesini de gündeme
getirmektedir. İstatistiklere göre Türkiye’de günde ortalama 516 saldırı girişimi olmakta,
araştırmalara göre dünya genelinde bir siber saldırının fark edilmesi ortalama olarak 5 aylık süre
sonunda mümkün olmakta, gün geçtikçe çeşitliliği ve şiddeti artan siber saldırılar karşısında,
kurumların direnç göstermesi ve çevik biçimde yanıt vermesi zorlaşmaktadır.
44. Siber güvenlik faaliyetleri ile olası saldırılar gerçekleşmeden önce hazırlık yapıp, karşılaşıldığında
hızlı ve doğru tepki verilmesi çok önemlidir. Tehdit ve zafiyetlerin farkında olunup yönetilmesi,
saldırıların tespiti için güvenlik olaylarının takibi, saldırı sonrası etkin bir siber olaylara müdahale
sürecine sahip olunmasını sağlayacak strateji ve yönetişim, dönüşüm, siber savunma ve siber
olaylara müdahale adımlarında etkin bir siber güvenlik çerçevesi oluşturarak en güncel güvenlik
standartlarına sahip olunması ancak uçtan uca siber güvenlik çerçevesi ile mümkün olacaktır.
45. Siber güvenlik alanında; geleneksel yönetim sistemlerinde önerilen kontrol esaslı yaklaşımdan,
“teknik zafiyetlerin güncel tehdit bilgileri ışığında sürekli taranması, belirlenmesi ve giderilmesi,
sistemlerin de bu doğrultuda sürekli izlenerek vakalara doğru ve zamanında yanıt verilmesi”
yaklaşımına doğru bir yönelim söz konusudur.
46. Son dönemde, siber güvenlik operasyon merkezleri, siber tehdit simülasyonları, kırmızı takım
uygulamaları, siber suistimal inceleme ve siber risk sigortası kavramları siber güvenlik trendleri
olarak karşımıza çıkmaktadır.
47. Devletin görevi halkını sürekli güvenlik ve sürdürülebilir refah içinde geleceğe taşımaktır. Ancak
sağlam bir eğitim ve düzenli mali yapıya sahip bir ekonomi içinde gelişebilen refah ve güvenlik
ise sadece silahlı tehdit ile karşı karşıya olmayıp, son dönemlerde Türkiye ve Katar örneğinde de
gözlemlendiği gibi, hedef ülkelerde ulusal paralar, dış mali manipülasyonlara da hedef olmakta
ve bu yöntemlerle de çökertilmeye çalışılmaktadır.
48. Hedef ülkeler bu saldırıya karşı önlem olarak, uzun vadeli makro analizlerle mali riskleri asgariye
indirecek olanaklara sahiptir, ana enstrümanı ise parasal güvenliği sağlamaktır. Nitekim temel
gelişmişlik göstergeleri; düşük enflasyon, makbul “çevrilebilir” para birimi, talebi yüksek devlet
varlık bonoları, demografik istikrarlı dengeli nüfus artışı ve dijital ağırlıklı teknolojik gelişmedir.
Bugün teknolojik gelişme, dijital girdilerle adeta kapitalsiz bir kapitalist sistem inşa etmektedir.
49. Siyasal ekonomi anlayışında ekonomi güvenliği ile ülke güvenliği aynı makro dengeler içinde bir
araya gelmektedir. Yaşadığımız dönemde TL’nin dış etkenlerle değer kaybına uğratılması, ABD
ile Çin arasındaki ticaret savaşları, İtalyan ulusal bütçesine AB tarafından gösterilen tepki,
Brexit, İran yaptırımları vb. gelişmeler yaklaşan yeni ekonomik düzenin işaretlerini içermektedir.
Küresel ekonomik lider ülkeler arayışı ortaya çıkmakta, bölgesel ve ulusal planda bu yeni düzen
için enflasyonu dizginleyecek mali disiplin içinde uluslararası yatırımcıları çekecek güvenceleri
içeren ve ar-ge ile reel sektörü de dâhil edecek süreçlerin başlatılması gereklilik arz etmektedir.